11 Mart 2016 Cuma

BİR ŞEYLERİ BİR YERE KADAR YAPABİLİRİZ

BİR ŞEYLERİ BİR YERE KADAR YAPABİLİRİZ

     Dünyadaki en özel canlı insandır. İnsan; doğadaki bir çok canlı türü gibi yer, içer ve barınır ama doğadaki birden fazla örnek gösteriyor ki insan diğer canlılara göre (fiziki bakımdan) küçük, güçsüz ,zayıf ve çelimsiz görünüyor. Buna rağmen nasıl en özeli olabilir? İnsanı en özel yapan şey aklı, düşünceleri , duyguları ve sosyal bir varlık olmasıdır. Her varlığın yaratılış gayesi vardır ve (örnek olarak ineğin süt vermesi, ağacın meyve vermesi vb.) insanın gayesi ise daha doğrusu insanı insan yapan şey maneviyattır.
     
     Maneviyat kelimesinin anlamlarından biri de: Yürek gücü, moral anlamlarına gelmektedir. İnsan bu şekilde diğer varlıklardan ayrılır ve özelleşir. Dale Carnegie, “Stres ve Endişeyle Başa Çıkmanın Yolları” adlı kitabında stresle başa çıkma yollarında  üzerinde basarak durulan bir konu. Bunu “2.Bölüm”, “Endişelenme Alışkanlığından Kurtulmak” başlığında “Dua ve Meditasyon” alt başlığında ele alır:




“Güçlü tanrı inancı olan insanlar, endişenin en etkili çaresinin dua etmek olduğunu düşünürler. İnanç da bir düşünce yoludur. Başvurulduğunda karşılık veren Tek Güç, Yaratıcı Güç’e olan inançtır.
     
     Modern zamanların en büyük psikiyatrlarından Dr. Carl Jung  bunun sağlamasını yaparak şöyle yazmıştır:

     “Son otuz yıldır, dünyanın uygar ülkelerinden insanlar bana başvurdu. Yüzlerce hasta tedavi ettim. 35 yaş üstü hastaların arasında içinde dertlerine son çare olarak hayata dini açıdan bakmayı denemeyen olmamıştır. Şunu söyleye bilirim ki; her biri hasta hissediyordu çünkü her çağın yaşayan dinlerinin takipçileri arasında, dini bakış açısını tekrar kazanmayanların hiçbiri gerçekten iyileşmemişti.”

     Önde gelen  Amerikalı psikologlardan William James de buna katılıyor. Şöyle yazmış: ”İnanç, insan hayatının içindeki güçlerden biridir ve bu gücün var olmamasıyla çöküntü yaşanır.”

     Ardından pekiştirici bir örnek verilip devam edilmiş:

     “ Tanrı’nın, Kendi kendine yardım edenlere yardım ettiğini söyleyen eski bir söz vardır. Derin bir inancınız olduğunda kendi kendinizin kurtarıcısı olursunuz. Kendi duanızın karşılığını kendiniz verebilirsiniz. Beyninize ne yerleştirirseniz bu biçim, eylem, deneyim ve olgu olarak açığa çıkar.

     Kalbinizde gerçekten inandığınız şeyler yaşadıklarınızdır. Eğer başarısızlığa inanırsanız, çok çalışsanız bile başarısız olursunuz. Çok iyi insanlar olabilirsiniz. Yoksullara karşı cömert olabilir, hastaneleri ziyaret edebilirsiniz, ancak önemli olan teorik olarak neyi onayladığınız değil, gerçekten kalbinizde neye inandığınızdır.

     İnsanların çoğu bir sorunu olduğunda, onu düşünürler, hakkında tartışırlar, konuşurlar  ve abartılar. Sorun onları bir girdap gibi içine çeker. Oysa sorunu bir kenara bırakmalısınız. Çözüme odaklanmalısınız; dikkatinizi çözüme vermeli ve inancınızın karşılığını almalısınız.

     İlkelerimizin galibiyeti dışında başka hiçbir şey bize huzur, mutluluk ve başarı getirmez. Bu sözünü ettiklerimiz dini ilkeler ya da öğretiler ya da benzeri yapıda şeyler değildir. Özellik bir dine ya da bir öğretiye bağlı olmayan ancak endişenin ve korkunun üstesinden gelinmesine yardımcı olacak, yol gösteren bir ruh ya da bir güç olduğuna inanan insanlar vardır.

     Belli bir dinin takipçisi olmasanız bile, dünyadaki yanlışları düşünmek yerine içinizdeki sonsuz ruhtan ve güçten esinlenebilirsiniz. Yanlışlara ve insanların savsaklamalarına zihninizi yoruyorsanız, bunu kendi kafanızda yaratıyorsunuzdur. Bir başkasına imreniyorsanız kendi değerinizi azımsıyorsunuzdur. İnsanları yüceltiyor, sonra da onların bizi rahatsız etme hakkının olduğunu kabul ediyoruz.

     Aşağılık kompleksiniz olabilir. Özeleştiriyle dolu olabilirsiniz. Bu duygularınızı aile bireylerine yansıtır ve onların size olan güvenini yitire bilirsiniz. Gördüklerimizden hoşlanmayız ancak bunlar bizim içimizdedir. Yoksa onları göremezdik.

     İşte Einstein da bu yüzden, “Gördüğümüz dünya bizim dünyamızdır,” demiş. Bu bilimsel olarak kesinlikle doğrudur. Her şeyi kafa yapımızla, eğitimimizle, inançlarımızla, felsefi düşüncelerimizle renklendiririz.

     Doğuştan ya da sonradan eğitim alarak bir dindar olmasanız da, dini kabul etmiyor olsanız da dua etmek size yardımcı olur. Dua etmek sizi rahatsız eden şeyleri sözcüklere dökmenizi sağlar. Bu, tıpkı sorunlarınızı kağıda dökmek gibidir. Eğer Tanrı’dan bir sorununuz ile ilgili yardım almak istiyorsanız, bunu sözcüklere dökmelisiniz.

     Dua etmek sizi üzerindeki yükü paylaştığınız, yalnız olmadığınız hissini verir. Çok azımız kendi yükünü kendi taşıyabilecek kadar güçlüdür. Bazen endişeler öyle kişilerdir ki, bunu en yakın arkadaşlarımızla ya da akrabalarımızla bile paylaşamayız. Birilerine derdinizi anlatmak, iyileşme sürecine başlangıcın en etkili yoludur. Derdinizi kimseye anlatmazsanız, Tanrı’ya anlatabilirsiniz.

     Dua etmek, harekete geçmek için güç verir. Eyleme doğru ilk adımdır. Dua etmek, bir insanın üretebileceği en güçlü enerji biçimi olarak adlandırılmıştır. Endişeler hayatımıza engel olduğunda bunu aklımıza getirin.”

     Bölümün “Özet” kısmında bir maddede de şöyle belirtilmiştir… “Dua edin. İnancınız olduğunda, endişelerinizle yüzleşmeye ve onları alt etmeye gücünüz olur.”
     
     Belirtilen kısım kişiyi en çok rahatlatan bölüm olarak görülebilir. Ancak çelişkili bazı noktalar vardır. Belirtilen metinin bir cümlesinde “Çok azımız kendi yükünü kendi taşıyabilecek kadar güçlüdür.” söylenmiştir. Başta da belirttiğimiz gibi insanoğlu aciz bir varlıktır. Sonuçta ölüm insanlar arasında ben güçlüyüm diyen kişiler için de haktır. Yolun sonunun ölüm olduğunu ve sondan sonra yaşanacaklara bir din çatısı altında iman etmeyen bir kişi kendine ağır gelen dünya yükünü kaldıramaz ve altında ezilir. Yükü iman ettiği yaratıcıya sevk eden kişi hakkı olan yükü yüklenmiş olur, başı boş olmaktan ve kaldıramayacağı sıkıntılardan kurtulur.
     
     Sizlerle başımdan gecen bir mevzuyu aslında içinden kesitler sunduğumuz kitaba da ulaşmama vesile olan olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Her insan hayatında bazı planlamadığı stres ve sıkıntılarla karşılaşabilir. İnancı tam olan insanları bu sıkıntılar tabir-i caizse teğet geçebilir ama olmayan veya zayıf insanları ise kalıcı yaralar bırakarak canını acıtabilir. İkinci olasılığın olmaması için bir genç insansa ebeveynlerinden ve hayırhah dostlarından veyahut hayattaki her hangi birinden tavsiye alması gerekebilir. Bende böyle bir elem verici süreci lise son sınıfta kendimce çok büyük diye düşündüğüm (aslında şimdi bakınca ne kadar küçükmüş dediğim) bir stres ve endişeyle boğuşmaya koyuldum. Belirttiğim süreç hayata yeni atılım süreciydi. Dünyayı yeni tanımaya başlayan kişi için ne kadar korkunç bir yer olduğunu anlatamam. Bunu bir tek ben yaşamıyordum tabi herkes ömür verildiği müddetçe hayata bir yerinden başlıyor ve belirli yük ve sorumlulukların altına giriyordu. Bu süreçte insan kalıcı gibi gözüken (veyahut vesvesesi verilen) çeşitli arı, sancı ve sızılara maruz kalabilir. Ben de boğuşmanın verdiği yorgunluğu başımda hissetmiştim. Daha önce hiç yaşamadığım kadar korkuyordum. Geceleri uyuyamıyor ve bunu da verdiği yorgunluk bütün yaşam akışımı etkiliyordu. Bu ağrının kesin bir şeye dayandığını ve beni ölüme sürükleyeceğini düşünüyordum. Başımın ağrısı sol tarafa vurmuş ve sanki sol tarafım yavaş yavaş uyuşuyor gibi hissediyordum. Kendimin derhal bir doktor kontrolüne gitmem gerektiğine inandırmış ve sanki daha gitmeden teşhis konulmuş gibi içimde stres ve endişe volkanları patlıyor ve içimi acıtıyordu. Evime yakın olan bir devlet hastanesinden en yakın “Nöroloji” bölümünden randevuyu aldım. Hastaneye gittiğimde hiç beklemediğim pozitif bir insanla karşılaştım. Bu kişi randevu aldığım devlette görevli olan bir doktordu. Kendisi beni muayene etmiş ve şikayetlerimi dinledikten sonra stresten kaynaklandığını anlamıştı. Bana ilaç vermesi için bir sebep yokmuş gibi konuştu önce kendisinin de çeşitli sıkıntılar geçirdiğini ve bununla ilgili bir kitap okuduğunu anlattı ve eline bir kağıt kalem aldı ve doktor yazısıyla bir şeyler yazdı. Aslında ilacımı yazmıştı elime tutuşturduğu kağıt da iki tane kitap ismi vardı ve bana bakarak biz bir şeyleri bir yere kadar yapabildiğimizi ötesini Allah’ın hallettiğini söyleyerek bana büyük bir güven duygusu aşıladı. Aslında hiçbir şeyimin olmadığını ama yine de kafama takılan sıkıntıdan (vesveseden) kurtulmam için “MR” için randevu aldı ve anneme bakarak bu hayata atılış sürecinde sizin de yanında olmanız gerek şeklinde telkinde bulundu. Ardından MR sonucu da temiz çıktı. Kağıtdaki kitap isimlerinden biride bu kitaptı.
     
     Koca bir kitabı aklınızda tutamazsınız ama bir cümleyi akılda tutmak kolaydır. Benim aklımda da bir cümle kalmıştı: Bir şeyleri bir yere kadar yapabiliriz ve ötesini Allah halleder.     
        


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder