Kitabın Orjinal Adı: Five Little Pigs
Yazarın Adı: Agatha Christie
Çevirmenin Adı: Gönül Suveren
Sayfa Sayısı: 185
Yayınevi: Altın Kitaplar Yayınevi
Ünlü ressam Amyas
Crale’in ölümünden karısı suçlu bulunmuş ve müebbet hapse mahkum edilmiştir.
Bundan 16 yıl sonra annesinin masum olduğuna inanan genç bir bayan gerçekleri
öğrenme arzusuyla Hercule Poirot’a başvurur. Poirot yeteneklerini sergileyerek
üstünden böylesine uzun zaman geçmiş cinayetin aslını öğrenmeye çalışır.
Kişiler
Amyas Crale: Genç, yakışıklı ve çapkın bir koca. Sık sık başka kadınlarla gönül eğlendirir ancak her zaman karısına döner. Epey ünlü bir ressamdır ve oldukça bencildir.
Caroline Crale: Asil ve güzel bir kadın. Öfkelendiğinde ağır laflar eder. Hep kavga etmelerine rağmen kocasına ölümüne aşık.
Philip Blake: Başarılı bir borsa oyuncusu. Amyas’ın yakın arkadaşı ve komşusu. Poirot’un mırıldandığı şarkıdaki “pazara giden domuz”dur.
Meredith Blake: Philip Blake’in ağabeyi. İçe dönük ve çekingen biridir. Kimya ile uğraşır hatta evinde çeşitli karışımlar yaptığı bir labaratuvarı vardır. Evde kalan domuzdur.
Elsa Greer: Erkek delisi, özellikle de ünlü ve başarılı erkeklerin. Çok güzel, hırslı ve epey modern bir kadındır. Bu küçük domuz pirzola yemiş.
Kitap üç bölümden
oluşmuştur. İlk bölümde konuya giriş yapılmış ve dava ile ilgili beş yetkili
ile görüşülmüş. Yetkililerin olayla alakalı kişiler hakkında farklı bakış
açılarından gözlemleri var. Mesela Elsa Greer, Katip Edmunds için adi bir
yaratıkken Avukat Bay Jonathan için ölümsüz Jüliet’miş. Bölümün devamında ise
“Beş Küçük Domuz”un Poirot ile sohbetleri var. Poirot, psikolojik tahliller
yapmak için dinliyor onları çünkü ona göre polise verilen ifadeler bu gibi
ipuçlarından yoksun.
İkinci bölümde
ise sanıkların kendisine yazdığı mektupları okuyor Bay Poirot. Bu mektuplardan
Miss Williams’a ait olanda bir itiraf da var hatta. Gerçeğin ortaya çıkması
bakımından önemli bir ipucu bu.
Kapanmış bir
davaya geri dönüşü konu alması nedeniyle kitabın özgün bir yanı var. Üstelik
ortada incelenecek delil olmayışı da okuyucuyu iyice meraka sürüklüyor. Ne var
ki bu “geçmişe dönüş” teması romanın akıcılığını zedelemiş. Okuyucunun
heyecanını diri tutması gereken aksiyonların yerine durağan anıların birkaç
ekleme ile tekrar tekrar okuyucuya sunulması bir hayli can sıkıcı. Bu
nedendendir ki olayların birbirine girmesi gereken düğüm kısmı sönük kalmış.
Eserdeki ayrıntılar
Agatha Christie’nin psikoloji bilgisini ortaya çıkarıyor: İnsanların anılarının
kolayca manipüle olacağı ile ilgili Poirot’un görüşü, labaratuvarına hırsız
girdiğinde o an odadaki kediotu kokusunun Meredith’in bilinçaltına “herhalde
kedi girmiştir” mesajını vermesi, Poirot’un yasemin kokusu ile Meredith’e 16
yıl önceki günü hatırlatması, Angela’nın aynı gün gerçekleşen iki olayı
alakasız olduğu için farklı günlerde olmuş sanması…
Eser birçok fikir
içermekle birlikte bunlardan biri lanetlenmiş: egoizm. Kitapta üç karakter
ölmüştür. İlki kendini feda etmeyi temsil eden Caroline’dir. Kardeşine olan
borcunu ödemekten dolayı mutludur kaderi ile. Diğeri Amyas Crale’dir.
Bencilliği öldürmüştür onu. Bir resim uğruna Elsa’nın duygularını hiçe saymış
ve sonunu hazırlamaştır. En ağır ölüm ise Elsa’nınki. Yaşarken ölmüştür, her
istediğini alma hırsı öldürmüştür onu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder